Atlas Okyanusunda Savaş (1939 – 1940)
Tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, İkinci Dünya Savaşı’nda da, daha savaşın başında, denizleri denetim altına alma, savaşın sonuçları açısından son derece önemli bir öğe oldu. Savaş ilanının hemen ardından, Büyük Britanya Krallık Deniz Kuvvetleri, denizlerin denetimini ele geçirdi ve birkaç hafta içinde Alman ticaret gemilerini, yansız devletlerin limanlarında karantinaya aldı. Almanya, buna, Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi, yıkıcı bir denizaltı saldırısıyla yanıt verdi. Alman U-botları, Montreal’e gitmekte olan Athenia adlı Kanada bandıralı bir yolcu gemisini hatırdılar (3 Eylül 1939). Olayda, 28’i ABD uyruğu 112 yolcu öldü. Ayrıca savaşın ilk iki ayında, 67 İngiliz ticaret gemisi Almanlar tarafından batırıldı. 14 Ekim 1939’da Alman U-botları, İngiltere’nin Orkney adalarındaki deniz üssü Scapa Flow’un savunmasını kırarak, Royal Oak zırhlısını batırdılar (833 kişi öldü). Almanlar ayrıca, denizde uzun erimli bombardıman uçakları ve savaş gemileri kullandılar.
Alman tehdidine yanıt olarak İngilizler, Birinci Dünya Savaşı’nın son evresinde kullandıkları konvoy sistemine döndüler: Ticaret gemilerinden oluşan konvoylar, yolculuklarının ilk aşamasında hava kuvvetlerinin desteğinde, Atlas okyanusu ortalarında da destroyerlerin eşliğinde yol alıyorlardı. Radar ve sonar gibi yeni yer saptama aygıtlarının kullanılması, Alman deniz üstü ve denizaltı kuvvetlerinin yok edilmesini kolaylaştırdı. Deniz savaşında İngilizler, daha başlangıçta büyük başarılar elde ettiler. Alman savaş gemisi Graf Spee’nin Uruguay’da, Montevideo açıklarında Aralık 1939’da batırılması, Alman deniz gücüne indirilen can alıcı bir darbe oldu (bu gemi daha önce Müttefiklerin dokuz gemisini batırmıştı). Savaşın daha sonra “Atlantik savaşı” diye adlandırılacak bölümüyse en uzun çarpışma oldu; Müttefiklerin Almanya’nın Atlas okyanusundaki deniz gücünü tam anlamıyla alt edebilmesi, ancak 1943’te gerçekleştirilebildi.