SSCB’nin İşgali (1941)

Savaştan çok önce Hitler, Doğu Avrupa ve SSCB’deki İslav halklarını boyunduruğuna alarak, “Alman ulusunun yaşama alanını (“Lebensraum”) genişletmek amacındaydı. Söz konusu bölgelerde oluşturacağı Alman kolonileriyle İslavları köle gibi çalıştırmayı tasarlamıştı.

Hitler’e göre Nazi-Sovyet paktı, gelecekte feshedilmeye mahkûm, geçici bir antlaşmaydı. Fransa’nın yenilgiye uğratılmasının ardından, SSCB’nin işgalini planlamaya başladı. Önce, iki cephede birden savaştan kaçındığı için, İngiltere’yle barış yollarını aramış, ama Batı cephesini sağlama almasını sağlayacak bu girişim sonuçsuz kalınca, İngiltere Savaşı’nı başlatmış, İngiltere’yi saf dışı bırakmayı başaramamıştı.

Gene de, SSCB’nin işgali konusundaki emellerinden vazgeçmemişti. Aralık 1940’ta, genelkurmayının uyarılarına karşın, bu emeli gerçekleştirmenin yollarını aramaya başladı. İki cephe birden açmanın riskini aklına bile getirmek istemiyor, Büyük Britanya’nın, kıta Avrupası’ndan çıkarıldıktan sonra artık askerî bir tehdit oluşturmayacağına inanıyordu. En büyük tehdidin, Romanya’nın petrol yataklarına el koyan (Haziran 1940) Sovyetler olduğu inanandaydı.

Daha önce 1941 Mayısı ortasında gerçekleştirilmek için planlanan ve “Barbarossa Harekâtı” diye adlandırılan SSCB’nin işgali, Balkan seferi dolayısıyla 22 Haziran’a ertelendi. O tarihten, “yıldırım harekâtı” 121 zırhlı tümenden oluşan bir güçle, Baltık’tan Karadeniz’e kadar uzanan 3 200 km’lik bir cephede, 3 koldan gerçekleşti: Kuzeyde, Baltık ülkeleri üstünden Leningrad’a saldırıldı; orta cephede Moskova’ya ulaşma görevi, doğuda Smotensk’e ilerleyen kuvvetlere verildi. Güneydeyse Alman birlikleri Ukrayna ve Kiev üstüne yürüdüler (buradan güneye, Kırım’a yönlenmesi ve Don ırmağı aşılarak, Kafkaslara ve Volga üstünden Stalingrad’a ulaşılması tasarlanmıştı). Güney, en uçtaysa, küçük bir Romen-Alman kuvveti saldırıya geçti.

Hitler, Rusya üstüne yürümesine gerekçe olarak, Kremlin’i sahtekârlıkla ve Alman sınırlarını tehdit etmekle, Almanya karşıtı, komünist yanlısı propaganda yapmakla suçluyordu. SSCB’nin işgalinin, Bolşevikliğe karşı bir “haçlı seferi” olduğunu savunuyordu; aslındaysa, SSCB’ye yönelmesinin nedeni, İngiliz ambargosu nedeniyle sağlamakta zorladığı buğday, petrol ve maden yataklarıydı. Zafere ulaşacağından öylesine emindi ki, ordusunu kışın nasıl besleyeceğini, donanımını nasıl sağlayacağını hiç düşünmüyordu.

Saldırı, Sovyetleri beklemedikleri bir anda yakaladı ye Almanlar başlangıçta Rusya içlerine kadar ilerlediler: İlerleyişin ilk 18 gününde Alman birlikleri, sınırdan 640 km içeri ulaşarak, 300 000 tutsak aldılar; 1 000 tank ve 600 ağır silah ele geçirildi. Yalnızca ilk 48 saat içinde, Sovyetler 2 000’den çok uçak yitirdi. Kuzeyden ilerleyen Alman birlikleri, 10 Temmuz’da Leningrad’ın çevresindeki yerleşme merkezlerine girdiler; 31 Ağustos’ta kente 16 km yaklaştılar. Ortadan Moskova üstüne yürüyen kol, 30 Haziran’da Minsk’i, temmuz ortalarında da Moskova’ya yalnızca 320 km uzaklıktaki Smolensk’i ele geçirdi. Güney cephesindeki ilerleyiş, karşılaşılan umulmadık bir direniş ve yağışlar nedeniyle ağır geliştiyse de, Almanlar gene de, eylül sonunda Kiev’i aldılar. Ay sonunda, 1 milyonu aşkın Sovyet tutsak alınmıştı. Sovyetler, Nazi ordularını ülkenin iyice iç kesimlerine çekmeyi temel alan bir strateji izliyorlardı.

Almanya’nın SSCB’yi işgali, ittifakların yapısında bir değişikliğe de yol açtı. Kararlı bir komünizm karşıtı olan Churchill, Stalin’e Eksen Devletleri’ne karşı ekonomik ve teknik yardım vaadinde bulundu. 13 Temmuz 1941’de Moskova, Londra’yla bir karşılıklı yardımlaşma antlaşması imzaladı. Bir başka yardım önerisi de Washington’dan geldi. İtalya ve Eksen Devletleri uydularıysa (Romanya, Çekoslovakya ve Macaristan), kendi istekleriyle Almanya’yla ittifak yaptılar. Vichy Fransa’sı Moskova’yla diplomatik ilişkilerini kesti. İngiltere, Almanların işgal için üs olarak kullandıkları Finlandiya’yla arasındaki ilişkileri sertleştirdi. İsveç, Alman ordusuna topraklarını kullandırma güvencesi verdiyse de, savaşta yansız kalmak konusundaki kararlılığını belirtti. Türkiye’yse, gerek SSCB’den, gerek İngiltere’den gelen ittifak önerilerine karşın yansız kalacağını ilan etti. Nisan ayında Sovyetlerle bir karşılıklı saldırmazlık paktı imzalamış bulunan, ayrıca Eksen Paktı’nın da üyesi bulunan Japonya’ysa, bir “bekle gör” siyaseti benimsedi.

Yorumunuzu bırakın