\ Önemli Kişiler \ Adolf Hitler

Adolf Hitler

Adolf Hitler: lakabı der führer (Almancada ‘Önder”) (d. 20 Nisan 1889, Braunau am Inn, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu – ö. 30 Nisan 1945, Berlin, Almanya), Alman Nazi siyaset adamı. 1933-45 arasında ülkeyi diktatörlükle yönetmiştir.

Adolf Hitler Kimdir?

Adolf Hitler’in Gençliği: Gümrük memuru Alois Hitler’in oğluydu. Çocukluğunun büyük bölümü Yukarı Avusturya’nın yönetim merkezi olan Linz yakınlarında geçti. Adolf Hitler, Başarısız ve tembel bir öğrenciydi. 1905’te ortaöğrenimini tamamlayamadan okuldan ayrılan Adolf Hitler; sonraki iki yılını Linz’de, çalışmadan geçirdi. 1903’te ölen babasından 5 yıl sonra annesi de ölünce, Viyana’ya giderek bir süre orada yaşadı.

Çocukluğundan beri sanatçı olmayı isteyen Adolf Hitler, iki kez Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavlarına girdiyse de başarılı olamadı. Ardından, geçimini sağlamak için posta kartları ve reklam afişleri çizmeye başladı. İnsanlarla zor ilişki kurma, Alman olmayanlara, özellikle Yahudilere karşı hoşgörüsüz davranma ve onlardan nefret etme, düş dünyasına sığınma gibi, sonraki yıllarda yaşamını belirleyecek kişisel özellikleri de çevreden kopuk ve yalnız bir yaşam sürdüğü bu yılarda ortaya çıktı.

1913’te Münih’e giden Adolf Hitler, ertesi yıl askerlik için Avusturya’ya geri çağrıldıysa da, uygun bulunmadığından askere alınmadı. Düş kınklığıyla geçen amaçsız yıllardan sonra I. Dünya Savaşı’nı coşkuyla karşıladı ve gönüllü olarak 16. Bavyera Yedek Piyade Alayı’na katıldı. Adolf Hitler savaş boyunca ön saflarda çarpıştı, yaralandı ve gösterdiği kahramanlıklar nedeniyle Demir Haç Nişanı aldı. Bu dönemdeki deneyimi otoriter ve eşitsizliğe dayalı bir düzene ve savaşın olumlu etkilerine olan inancını güçlendirdi.

Adolf Hitler’in Siyasete atılışı:

Ateşkes imzalandığı sırada hastanede olan Adolf Hitler savaştan sonra, orduya bağlı olarak siyasal etkinlikleri izleyip rapor etmekle görevlendirildi. Eylül 1919’ta Münih’te yeni kurulmuş Alman İşçi Partisi’ne girdi. Ertesi yıl partinin propaganda sorumlusu oldu ve bütün zamanını partiye ayırabilmek için ordudaki görevinden ayrıldı. Aynı yıl Adolf Hitler partinin adı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Nazi Partisi) olarak değiştirildi.

Bu yıllarda Weimar Cumhuriyeti kurulmuş, savaş yenilgisi, olumsuz barış koşulları ve ekonomik sorunların yarattığı hoşnutsuzluğun etkisiyle Nazi Partisi’nin gelişmesine uygun bir ortam doğmuştu. Partinin ilk üyelerinden Ernst Röhm’ün örgütlediği SA’lar, (Stıırmabteilung) hareketin güçlü olduğu izlenimini uyandırmak için şiddet kullanıyor, sosyalistlerle komünistlerin toplantılarını basıyorlardı. Bu arada Adolf Hitler’in propaganda yöntemleri ve saldırgan tutumu parti içinde tartışmalara yol açmaya başlamıştı. Ne var ki, partinin güçlenmesinin Adolf Hitler’e bağlı olduğunu gören parti yönetimi onu Temmuz 1921’de sınırsız yetkiyle parti başkanlığına getirdi. Adolf Hitler göreve başladıktan hemen sonra, kendi önderliğinde güçlü bir kitle hareketi yaratabilmek için partinin yayın organı Völkischer Beobachtefde (Halkın Gözlemcisi) makaleler yazarak ve mitingler düzenleyerek yoğun bir propaganda etkinliğine girişti. Öte yandan, sonraki yıllarda ülke yönetiminde önemli görevler üstlenecek olan Alfred Rosenberg, Rudolf Hess, Her-mann Göring ve Julius Streicher gibi Nazi önderlerini çevresinde toplayarak parti içinde güçlü bir kadro oluşturdu.

Nazi Partisi’nin hızla güçlendiği bu dönemin doruk noktası, Münih’teki başarısız darbe girişimiydi. Adolf Hitler, kentte hüküm süren kargaşadan ve Weimar Cumhuriyeti’ne duyulan hoşnutsuzluktan yararlanarak yönetimi ele geçirebileceğini düşünüyordu. Bu konuda II. Dünya Savaşı’nın ünlü komutanlarından General Erich Ludendorff un desteğini aldıktan sonra, 8 Kasım 1923 gecesi, Münih’teki bir birahanede aşın sağcılar tarafından düzenlenen bir toplantıya yandaşlanyla birlikte katıldı. Mussolini’nin İtalya’da yaptığı gibi, bir yürüyüşle “devrim”‘in Berlin’e taşınması amacıyla güç birliği yapılması kararlaştırıldı. Adolf Hitler’in, Birahane Darbesi olarak bilinen tasarısını gerçekleştirmek için ertesi gün başlattığı yürüyüş polis tarafından dağıtıldı ve Adolf Hitler arkadaşlarıyla birlikte tutuklandı. Beş yıla mahkûm olmasına karşın yalnızca dokuz ay hapis yatan Adolf Hitler, Landsberg Cezaevi’nde oldukça rahat koşullarda geçen hapislik döneminde Mein Kampf (1925-27; Kavgam, 1940, 1978) adlı iki ciltlik kitabının birinci cildini yazdı.

Kitap, Adolf Hitler’in kendi görüşlerini ortaya koyduğu bir yapıt olmaktan çok, sağcı düşünür ve yazarların görüşlerinin özetlendiği bir derleme niteliğindeydi. Birinci cildi “Die Abrechnung” (Ödeşme), ikinci cildiyse “National-soziahstische Bewegung” (Nasyonal Sosyalist Hareket) başlığını taşıyordu. Adolf Hitler bu kitapta ırklar ve bireyler arasındaki eşitsizliğin doğal düzenin değişmez özelliği olduğunu vurguluyor, insanlığın öncüsü olarak nitelendirdiği “Ari ırkı” yüceltiyordu. Ona göre insanlığın temel birimi “‘halk”, en büyük halk ise “Alman halkı’ydı. Almanlar kendilerine “yaşam alanı” (Lebensraum) bulmak için doğuda Slavların topraklarına doğru yayılmak zorundaydılar. Devletin varlık nedeni halka hizmetti, ama Weimar Cumhuriyeti bu görevi yerine getirememiş, halka ihanet etmişti. Demokratik yönetimlerin en büyük yanlışı da bireylerin eşit olduğu ve halkın kendi çıkarlarını koruyabileceği varsayımına dayanmasıydı. Mutlak otoriteye sahip olan Führer halkın birliğini sağlayabilecek tek güçtü. Führer’en sonra, Adolf Hitler’in genellikle hareket diye adlandırdığı Nazi Partisi geliyordu. Nasyonal Sosyalizmin en büyük düşmanı çökmekte olan liberal demokrasi değil, enternasyonalizmi savunan Marksizmdi. Marksizmden sonraki en büyük tehlike ise Yahudilikti.

Adolf Hitler’in serbest bırakıldıktan sonraki ilk işi bölünmeler nedeniyle eski gücünü yitirmeye başlayan partiyi yeniden örgütlemek oldu. 1929’da Almanya’nın savaş tazminatlarını çözüme bağlayan Young Planı’na karşı Alman Ulusal Halk Partisi’nin önderi Alfred Hugenberg’le ittifak kurdu. Bu ittifak, Adolf Hitler’in Hugenberg’in parti örgütü ve denetlediği basın organları aracılığıyla adını bütün ülkeye duyurmasını sağladı. Adolf Hitler bu dönemde, bir yandan güçlü bir sağcı hükümetin kurulmasını isteyen sanayi çevrelerinin mali desteğiyle partisini güçlendirirken, öbür yandan da yürüttüğü propaganda çalışmalarının yardımıyla dar gelirli ve işsiz kitleleri kendine bağlamayı başardı. Hükümetin iç ve dış politikadaki başarısızlıkları ve Hitlerin yürüttüğü propaganda etkinliklerinin sonucunda Nazi Partisi 1930 seçimlerinde toplam 6 milyon oy alarak ülkenin ikinci partisi durumuna geldi.

Adolf Hitler cezaevinden çıktıktan sonra Berchtesgaden yakınlarındaki Obersalzberg’de yaşamaya başladı. Bu yıllarda geçimini parti kaynaklarından ve yazılarından aldığı paralarla sağlayan Adolf Hitler, üvey kız kardeşi Angela Raubal’ın kızı Geli’yle duygusal ilişki içindeydi. Geli, Adolf Hitler’in baskılarına ve kıskançlıklarına dayanamayarak Eylül 1931 ‘de intihar etti. Adolf Hitler sonraki yıllarda Eva Braun adlı Münihli bir tezgâhtar kızla yaşamaya başladı.

İktidara gelişi ve diktatörlük yılları (1933-39): Hitler, 1932’de cumhurbaşkanlığı seçimlerine katıldıysa da Paul von Hindenburg karşısında seçilmeyi başaramadı. Aynı yılın kasım ayında yapılan seçimlerde de partisi oy kaybına uğradı. Bu yenilgilere karşın başbakanlık umudunu yitirmeyen ve iktidara gelebilmek için her durumdan yararlanmakta kararlı olan Adolf Hitler, bu yolda yoğun bir propagandaya girişti. Hindenburg sonunda sanayi çevrelerinin de baskısıyla, ülkedeki siyasal bunalımı çözmek için Adolf Hitler’i şansölyeliğe getirmek zorunda kaldı (Ocak 1933).

Adolf Hitler’in iktidara geldikten sonraki ilk işi Reichstag’da (Parlamento) çoğunluğu elde etmek için cumhurbaşkanını yeni bir seçimin gerekliliğine ikna etmek oldu. Seçim kararının hemen ardından çıkan Reichstag yangınının (27 Şubat 1933) sorumluluğunu komünistlere yükleyen hükümet, bu olayı gerekçe göstererek kişisel özgürlükleri kısıtladı ve geniş çapta tutuklamalara girişti. Bu koşullar altında yapılan seçimlerde (5 Mart 1933) Nazi Partisi oyların yüzde 43,9’unu aldı, ama salt çoğunluğu sağlayamadı. Adolf Hitler, Merkez Partisi ve Alman Ulusal Halk Partisi’yle kurduğu ittifak aracılığıyla, hükümeti olağanüstü yetkilerle donatan yasanın (Ermachtigungsgesetz) Reichstag’dan geçmesini sağlayarak, özlediği diktatörlük yönetiminin yasal temellerini hazırladı.

Bu arada ordunun ileri gelenleri SA’ların etkinliklerinden huzursuz olmaya başlamışlardı. Ülkeyi tek elden yönetebilmek için ordunun desteğini almak zorunda olduğunu gören Adolf Hitler, 29 Haziran 1934 gecesi SA birliklerinin kurucusu Ernst Röhm ve yardımcısı Edmund Heines’i, ayrıca Gregor Strasser ve Kurt von Schleicher gibi siyasal muhaliflerinin birçoğunu tutuklatarak yargılanmadan öldürttü. Böylece ordunun isteği yerine getirilmiş oldu; komutanlar da Hindenburg’un ölümünden (2 Ağustos 1934) sonra Adolf Hitler’in şansölyelik ve cumhurbaşkanlığı görevlerini birleştirmesine karşı çıkmadılar. Bu tarihten sonra Führer und Reichkanzler (Almancada “Önder ve Şansölye”) unvanını kullanan Adolf Hitler, 19 Ağustos’ta yapılan plebisitte oyların yüzde 90″ını alarak yeni görevine başladı.

1933-45 arasında Almanya’da totaliter bir polis devleti kuruldu. Adolf Hitler, Kutsal-Roma Germen İmparatorluğumun ve Bismarck’ın Alman İmparatorluğumun varisi olarak gördüğü bu devleti Üçüncü Reich olarak adlandırıyordu. Devletin başlıca denetim araçları Heinrich Himmler’in yönetiminde birleştirilmiş olan polis, istihbarat ve SS (Schutzstaffel) örgütleriydi. Bu dönemde basınla birlikte bütün eğitim ve sanat kurumlan parti denetimine alındı ve gençlerin Nazi ideolojisi doğrultusunda’eğitilmesi için Hitler Gençliği adlı bir örgüt kuruldu. Önce Katolik Kilisesi, ardından da Hitler Gençliği’nin etkinliklerine karşı çıkan Protestan Kilisesi baskı altına alındı. Nisan 1933’te Yahudiler kamu görevlerinden ve üniversitelerden atılırken, serbest meslek alanlarına girmeleri de engellendi. 1935’te çıkarılan Nürnberg Yasaları ile Alman kanı taşıyanlarla-evlenmeleri yasaklanan Yahudiler neredeyse bütün yurttaşlık haklarını yitirdiler. Bu baskılar, SS’lerin yönettiği Yahudi kıyımıyla (9-10 Kasım 1938) doruğuna ulaştı. Yahudilerin mal varlıklarına el kondu ve büyük bölümü gettolarda yaşamak zorunda bırakıldı.

Adolf Hitler Asıl Amacı

Adolf Hitler’in asıl amacı Kavgam’da da belirttiği gibi, Almanlara “yaşam alanı” sağlayabilmek için doğuya doğru yayılmaktı. Bu amacı gerçekleştirebilmesi için öncelikle I. Dünya Savaşı’nm sonunda imzalanan Versailles Antlaşması’yla Almanya’nın silahlanmasına getirilmiş olan kısıtlamaların kaldırılması gerekiyordu. Öbür ülkelerin kaygılarını hafifletmek için bütün propaganda olanaklarından yararlandı. Aslında banş yanlısı olduğunu, tek isteğinin ise Versailles Antlaşmasından kaynaklanan eşitsizlikleri gidermek olduğunu savundu. Adolf Hitler ilk önce Almanya’yı, yayılmacı görüşlerine ters düşen Milletler Cemiyeti’nden ve Silahsızlanma Konferansından çekti (Ekim 1933). Ertesi yıl Almanya’yla Polonya arasında bir saldırmazlık paktı imzalandı (Ocak 1934). Ocak 1935’te yapılan bir plebisitle Saarland bölgesi Almanya’ya geri verildi. Aynı yılın mart ayında Almanya’da zorunlu askerlik hizmeti kabul edildi, İngiltere, Fransa ve İtalya buna karşı çıktılarsa da, Adolf Hitler’in propagandası gene etkisini gösterdi. İngiltere ile Almanya arasında Haziran 1935’te imzalanan bir antlaşmayla Almanya’nın yeniden silahlanma hakkı tanındı. Fransa ile Sovyetler Birliği arasındaki bir antlaşmayı bahane eden Adolf Hitler Mart 1936’da, silahtan arındırılmış Ren bölgesini yeniden silahlandırdı. Ardından, Etiyopya’yı işgali nedeniyle Fransa ve İngiltere’yle arası açılmış olan İtalya’yla ittifak kurdu (Ekim 1936). Böylece kurulan Roma-Berlin Mihveri’ni kısa bir süre sonra Almanya ile Japonya arasındaki Anti-Komintern Pakt izledi.

Artık sıra, yıllardan beri Almanya’yla birleştirmek istediği Avusturya ve Çekoslovakya’nın ilhakına gelmişti. 1937’de Adolf Hitler bu isteğine karşı çıkan Hjalmar Schacht, Konstantin von Neurath, Wemer von Blomberg ve Wemer von Fritsch gibi önde gelen komutan ve devlet adamlarını görevden aldı. Şubat 1938’de Avusturya şansölyesi Kurt von Schuschnigg’le Berchtesgaden’de bir araya gelerek ona Almanya’yla Avusturya’nın birleşmesi planını kabul ettirmeye çalıştı. Adolf Hitler’in baskılarına boyun eğmeyen Schuschnigg birleşme konusunda plebisit yapmaya karar verince, Adolf Hitler bu ülkeyi işgal etti. İngiltere ve Fransa’dan direniş görmedi. İtalya ise bu eylemi destekledi.

Ardından ikinci hedefi olan Çekoslovakya’ya yöneldi. Fransa ve İngiltere Eylül 1938’de toplanan Münih Konferansı’nda Almanya’nın yayılmacı politikasına son vermesi koşuluyla Südet bölgesinin bu ülkeye bırakılmasını kabul ettiler. Adolf Hitler Slovaklarla Çekler arasındaki çekişmeyi gerekçe göstererek 16 Mart 1939’da Çekoslovakya’nın geri kalan bölümünün de işgalini başlattı. Ardından, Almanya’nın konumunu güvence altına almak için SSCB’yle saldırmazlık paktı imzaladı (24 Ağustos 1939). Alman birlikleri 1 Eylül’de Polonya’ya girince, İngiltere ve Fransa iki gün sonra Almanya’ya savaş açtılar. Böylece, II. Dünya Savaşı başlamış oldu.

II. Dünya Savaşı: Savaş sırasında Alman ordularının izleyeceği ana stratejiyi Adolf Hitler belirledi. Almanlar savaşın başlannda büyük başarılar elde ettiler. Alman birlikleri Nisan 1940’ta Norveç ve Danimarka’ya girdi. Ardından, Hollanda. Belçika ve Fransa işgal edildi. Çok geçmeden Hollanda ve Belçika teslim oldu. İngilizler Dunkerque’ü boşaltmak, Fransızlar da ateşkes istemek zorunda kaldılar. Adolf Hitler, Fransa’nın yenilgisinden sonra İngiltere’nin işgali için bir plan hazırlanmasını emretti, ama hava saldırılarının başarısızlığı karşısında bu plan bir süre için ertelendi. 1940 yazında SSCB’nin işgali için hazırlıklar başladı. Bu arada, Almanya’nın başarılarından yüreklenen Mussolini Italya’yı Almanva’nın safında savaşa soktu (10 Haziran 1940).

Alman birlikleri 22 Haziran 1941’de Sovyet topraklarına girdi. Şiddetli kış koşulları ve Sovyet askerlerinin güçlü direnişi nedeniyle başarıya ulaşamayan bu saldırı, Adolf Hitler’in komutanlarıyla anlaşmazlığa düşmesine yol açtı. Japonların düzenlediği Pearl Harbor Baskını’ndan (7 Aralık 1941) sonra ABD de savaşa girdi. Bu savaşı başlatırken ABD’nin gücünü hesaba katmamış olan Adolf Hitler, 1942 yılı boyunca çeşitli stratejik hatalar yaptı. Aynı yılın sonlarındaki Stalingrad ve el-Alameyn yenilgileri savaşın dönüm noktası oldu. Savaş sırasında SS önderi Heinrich Himmler’e işgal edilen bölgelerde “yeni düzen” kurma görevi verilmiş ve “Yahudi sorunu”nu ortadan kaldırmak için kurulan toplama kamplannda milyonlarca Yahudi öldürülmüştü. Alman komutanlar Stalingrad ve el-Alameyn bozgunlarından sonra yenilginin kaçınılmaz olduğunu düşünmeye başlamışlardı. Karargahını Doğu Prusya’ya taşımış olan Adolf Hitler bu görüşe katılmıyor ve zafer düşleri kurmayı sürdürüyordu. 1943’te İngilizler Kuzey İtalya’yı geri aldılar. Aynı yıl Mussolini devrildi ve Müttefikler İtalya’yı işgal ettiler.

Adolf Hitler’in politikasının ülkeyi felakete götürdüğünü gören bazı çevreler, 1943-44 yıllarında çeşitli suikast planlan hazırladılar. Bunların en önemlisi Albay Claus von Stauffenberg’in Hitler’in karargâhma düzenlediği bombalı saldınydı (20 Temmuz 1944). Saldırıdan küçük bir yarayla kurtulan Adolf Hitler’in sağlığı bu olaydan sonra bozuldu. 1945 başlarında Fransızlar ve İngilizler batıdan, Sovyetler de doğudan Alman topraklarına girmeye başladılar. Adolf Hitler ise artık sonunun geldiğini anlamakla birlikte Berlin’den ayrılmayı reddediyordu. 28-29 Nisan gecesi Eva Braun’la evlendi. Ardından cumhurbaşkanlığına Kari Dönitz’in, şansölyeliğe ise Joseph Goebbels’in getirilmesini öngören vasiyetini yazdırdı. 30 Nisan’da çevresindeki Nazi önderleriyle vedalaştıktan sonra Eva Braun’la birlikte intihar etti. Cesetleri, Hitler’in vasiyeti uyarınca Naziler tarafından yakıldı. Adolf Hitler’in konuşmalarını kapsayan Die Reden des Führers nach der Machtübernahme (1939; Hitler’in İktidara Geldikten Sonraki Konuşmalan) ile Adolf Hitler: Reden und Proklamationen (1962 der Max Domanis; Hitler Konuşmalar ve Duyumlar) adlı kitapların bazı bölümleri Türkçede çeşitli adlarla yayımlanmıştır.

1 Comment
Yorumunuzu bırakın